TİM Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı Rüstem Çetinkaya, dünyada 90 maden türünün 77’sinin Türkiye’den çıktığını söyledi. Kamu otoritelerinin madencilikle ilgili izin süreçlerinde en az çevreciler kadar duyarlı davrandığını ifade eden Çetinkaya, bir madenin çalışmaya başlaması için 16 farklı kurumun onayının ve görüşünün alınması gerektiğini ifade etti.
Pandemi yılını 4,27 milyar dolar ihracatla kapatan, bu yılın ilk iki ayında ise 768 milyon dolar ihracat gerçekleştiren maden sektörü, rakamsal performansının yanı sıra yapısal değişikliklerle dünyada söz sahibi olmak istiyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı ve Temmer Marble Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, sektör algısının yurt içinde yeniden yapılandırılması gerektiğini dünyadan verdiği örneklerle savundu. Çetinkaya’ya göre Türkiye’de konuyla ilgili olumsuz algıların kaybolması, madenciliğin üretim, istihdam ve ihracat anlamında ekonominin en büyük itici gücü olması anlamına geliyor.
“Kamu otoriteleri de en az çevreciler kadar duyarlı”
Rüstem Çetinkaya, “Bugün yeni bir maden ruhsatı alabilmek için en az iki yıl gerekiyor. Her şeyden önce dört ayrı bakanlıktan izin almanız gerekiyor. Arama ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izin belgeleri (ÇED raporu ve orman izinleri) gibi ciddi süreçler var. Bir madeni hizmete alabilmek için 16 farklı kurumun görüşü ve izni gerekiyor. Tüm bu hassasiyete karşın sektörümüz ülkemizde maalesef temeli olmayan iddialar ve ithamlar nedeniyle ‘Vahşi’ ve ‘Çevre karşıtı’ olarak görülüyor. Büyük sermaye grupları, ülkemizde oluşmuş olan maden karşıtlığı ve buna bağlı olarak gelişen negatif algı nedeniyle sektörümüze yatırıma mesafeli bakıyor. Hal böyle olunca sektörümüz potansiyelinin çok altında büyüme ivmesi sergiliyor. Özellikle metalik madenler tarafında beklediğimiz büyük yatırımlar maalesef gerçekleşmiyor. Diğer yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın kısa süre önce açıkladığı Yeni Ekonomik Reform Paketi’nde, cari açık başlığı altında maden sektörüne ilişkin yatırım güvencesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi konuları bizleri son derece memnun etti. Bu adımlar sonrasında madenciler yatırım planlarını somutlaştıracaktır” dedi.
Bizde ‘vahşi’ algısı, yurt dışında turizm çekim merkezi
Madenciliğin dünyada, Türkiye’deki algısından çok farklı bir noktada olduğunu vurgulayan Çetinkaya şu ifadeleri kullandı: “Dünyadaki örnekleri incelediğimizde maden sahalarının insanların mesafeli yaklaştığı bir olgu değil, tam aksine bütünleştiği bir gerçeklik olduğunu görüyoruz. Madencilik Finlandiya, İsveç, Norveç, Kanada, Almanya, Avustralya gibi insan haklarının ve demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde Türkiye’ye göre kamuoyu algısı açısından çok daha bilinçli düzeyde ilerliyor. Bu ülkelerde çok basit bir çevre düzenlemesinde bile halkın katılımı ile karar alınıyor, madencilik algısı bize göre çok daha pozitif olduğu için de bahsi geçen ülkelerde madencilikle ilgili alınan kararlar bize göre çok daha hızlı sonuçlanıyor. Madenciliğin sürdürülebilir ve çevreci yaklaşımı yatırımcılar tarafından ülkemizde de olduğu gibi sürecin en başında halka aktarılıyor ve toplumun endişeleri mümkün olduğunca bertaraf ediliyor.
Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da bazı maden sahaları neredeyse şehrin içine konumlandırılmış durumda ve aktif bir şekilde çalışıyor. Maden, ancak bulunduğu yerden çıkarılabilir. Her ülke kendi ekonomisine ciddi katma değer sağlayan bu gerçekliği dışlamak yerine sahipleniyor.
Diğer yandan bazı ülkelerde maden sahalarına özel geziler düzenlendiğini görüyoruz. Bu madenler söz konusu ülkelerin turizmde çekim merkezleri haline gelmiş durumda. Mevcuttaki olumsuz algıyı kırmamız halinde sektörümüz, ülkemizin üretim, istihdam ve ihracat anlamındaki en büyük sektörü olur. Buna yürekten inanıyorum. Cari açığın kapanmasına yönelik ciddi çalışmalar yürüten sektörümüzün algısal anlamda da dünyadaki emsalleri ile aynı seviyeye kavuşmasını temenni ediyorum.”
“Kağıtta ‘taş devri’ne dönebiliriz”
Madenin, hayatın her alanında olduğuna dikkati çeken TİM Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı, “Bugün tarımda, binalarda, yapı kimyasallarında, araçlarda, kâğıtta, plastikte, enerjide ve yüksek teknoloji ürünlerinde maden ürünleri var. Kısacası hayatımızın her evresinde maden var. Diğer yandan bugün Japonya’da, Tayvan’da ve Çin’de mermerden kâğıt üretiliyor. Her ne kadar bazı ülkelerde kâğıt üretimi için endüstriyel ormanlardan faydalanılsa da ciddi miktarlarda olan su tüketimi azalmıyor. Bu sebeple mermer kâğıtların kolay yırtılmayan, sudan etkilenmeyen özelliklere sahip olduğu gibi karbon ayak izlerinin de klasik kâğıtlardan yüzde 70 oranında daha az olduğunu söyleyebiliriz. Özetle dünyanın geleceği de madenlerimizde yatıyor” dedi.
“Dünyada 90 maden türünün 77’si ülkemizde mevcut”
Çetinkaya, “Ülkemiz yer altı kaynakları açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor ancak bu bilgi tek başına anlam ifade etmiyor. Bu kaynakları gün yüzüne çıkarmanın ve ülke ekonomisine kazandırmanın yolu madencilikten geçiyor. Altın birikimi yapmayı seven bir toplam olarak Türkiye’nin sadece altında yıllık ihtiyacı 200 ton. Dünyada Hindistan’dan sonra en fazla altın kullanan ülke konumundayız. Halbuki ülkemizde halihazırda 18 altın madeninde yıllık 42 ton üretim gerçekleşiyor. Kalan 160 ton altın Türkiye’de üretilse 6 milyar dolarlık ekonomik değer ülkemizde kalır” dedi.