Altın Madencileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel Covid-19 sürecindeki madenciliği Maden ve Ocak Teknolojileri Dergisine değerlendirdi. Salgın sürecinin sektörde iflaslar ve işten çıkarmalara neden olduğunu belirten Yücel, Covid-19’un 2020 yılı ekonomik hedeflerini revize edilmesine yol açtığını belirtti. Yücel yaşadağımız sürecin yerli hammade üretiminin önemini ortaya çıkardığının altını çizdi
Aralık 2019’dan bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19, sektörler üzerindeki etkisini sürdürüyor. Ağustos ayı itibari ile yaşamı derinden etkileme devam eden salgının daha ne kadar süreceği ise belirsizliğini koruyor. Covid-19 sürecini dergimize değerlendiren Altın Madencileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel, salgının sektörü derinden etkilediğini belirtti. Covid-19 salgınının birçok sektörde iflaslar ve yoğun işten çıkarmalara neden olduğunun altını çizen Yücel, “Salgının ekonomik etkilerinin önümüzdeki dönemlerde de devam etmesi bekleniyor. Covid-19 virüsünün sadece madencilik sektöründe değil, tüm sektörlerde 2020 yılı ekonomik hedeflerinin revize edilmesine yol açtı” dedi. Pandemi sürecinde gerek ETKB, gerek Hazine ve Maliye Bakanlığ,ı gerekse Tarım ve Orman Bakanlığı maden üretimlerinin aksamaması için sektöre destek sağladığını ifade eden Yücel, “Sağlanan destekler sayesinde pandemi sürecinde madencilik sektörü en az kapasite kaybı ile üretimlerini sürdürdü. İnsanların günlük alışkanlıklarından, iş yapış biçimlerine kadar hayatta her şeyin alt üst olduğu bir süreçten geçiyoruz” şeklinde belirtti.
Küresel krizde sağlam hammadde politikasının ve bunun içerisinde, yerli hammadde üretiminin ne kadar önemli olduğunun görüldüğünü sözlerine ekleyen Yücel, “ Krizden ekonomik açıdan en az hasarla çıkabilmemiz döviz kaybına neden olmayan, ülkeye döviz kazandıran, katma değeri yüksek ürün üreten, ciddi istihdam yaratan madencilik gibi iş kollarında yatırımların teşvik edilmesi çok önemli” dedi.
Madenciliğin, tedarik zincirinin ilk halkası olduğunun altını çizen Hasan Yücel, “Madencilik sektöründe yaşanacak olası bir kriz, üretimde yaşanacak krizin ilk adımıdır. Bu yüzden uzun vadeli ve yatırımcılara güven veren bir madencilik politikası olmayan ülkelerin sanayisi hammadde güvencesine sahip olamaz. Bu sebeple de yer altı kaynakları politikası kısa vadeli olarak bakılacak bir alan değildir. Kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlanması ve yönetilmesi gereken stratejik bir alandır. Yer altındaki kaynaklarımızı ne kadar çok keşfedip edip, üretime katarsak geleceğimizi o kadar garantiye alırız” şeklinde konuştu.
Ülke olarak sahip olduğumuzu da ithal ediyoruz
Türkiye’de bazı maden rezervlerine sahip olmasına karşın kimi madenleri ithal ettiğini belirten Hasan Yücel, “Madencilikte dışa bağımlılığız giderek artıyor. Madencilikte dışa bağımlı olmanın bedelini milyarlarca dolar döviz ödeyerek ödüyoruz. Dışa bağımlı olduğumuz alanlarda maden aramalarını teşvik edip keşfedilen kaynakların bir an önce üretime geçrilmesini sağlayacak bir starteji izlemeliyiz. Bugün altın, krom, bakır, kurşun, çinko, nikel, molibden, demir çelik, kömür vb pek çok alanda dışa bağımlıyız. Oysa bütün bu kaynaklar ülkemizde var. Bunları biz üretebiliriz, yıllık ithalatımızı karşılayabiliriz” dedi.
Sanayinin hammadde tedarikinde iddialı olabilmemiz için , kendi kaynaklarını en iyi şekilde araştırıp, keşfedilen kaynakları hızlı bir şekilde üretime geçiercek bir yatırım ortamına ihtiyaç olduğunu belirten Yücel, “Ruhsat güvencesi, izin güvencesi, öngörülebilirlik ve güven ortamı ne kadar sağlanırsa sektöre sermaye girişi o kadar artar. Madencilik sektöründe işletmeye hazır pek çok proje şu veya bu nedenden dolayı halen üretime geçemeyi bekliyor. Bu noktada Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Madencilikte gelişme göstermiş ülkelerin yaptıklarını biz de yaparak hedefimize ulaşabiliriz” ifadelerini kullandı.
Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı’nın, beş yıl önce bunu görerek profesyonellerden oluşan kurumlar kurduğunu belirten Yücel “Ülkemizin dünya ile entegrasyonunu sağlayacak adımlar atıldı. Bugün kıymetli madenlere, metal madenciliğine ve kömür yataklarımıza , nadir toprak elementlerine kısacası büyük sermaye gerektiren yatırımlara başka bir gözle bakmayı öğrendik. Potansiyelimizi anlama yolunda mesafe aldık. Bundan sonra potansiyelimizi üretime geçirebilmemiz için 15-20 yıl süren bu tip projeleri zaman kaybetmeden yönetmemize fırsat verecek güven ortamına ve uygulamlara ihtiyacımız var” şeklinde sözlerini sonlandırdı.